Hastalara uygulanan test sayısı çok fazla; bu kafaları karıştırmıyor mu?
Haklısınız ama aslında eldeki işe yarar testlerin sayısı o kadar da fazla değil. Biz hep belli adımlar üzerinden gi*diyoruz. Başka hormon testleri var ama bunlar daha ya*nıltıcı testler. Ultrasonografi bize çok yardımcı. Ultraso-nografi araştırmasında yumurtalığın hacmini ölçüyoruz, bu bir. ikincisi, yumurtalık içindeki küçük su dolu kese*cikler var. Bunlara, "folikül" ismini veriyoruz. Bu foli-küller içindeki "antral folikül'leri yani herhangi bir hormon uyarımına henüz maruz kalmamış olanlarını ultra-sonda görmek mümkün. "Antral folikül" sayısı da bizim için önemli bir kriter. Bunların az olması da ilaç tedavi*sinde zor yanıt alabileceğimizin göstergesi. Biz bir çalış*ma yaptık. Bunu da yayımladık... Bütün bu "över rezerv testleri'nden hangisi en değerlidir diye? Bütün testleri
kar*şılaştırdık. 35 yaşın üzerinde 40 yaşın altında olan ve yu*murtalıklarını almak mecburiyetinde kaldığımız hanımlara bu operasyondan hemen önce bütün bu testleri yaptık. Çıkarttığımız yumurtalık içindeki yumurtaları tek tek say*dık. Bu, matematik modelle bu testlerden hangisinin daha duyarlı olduğunu anlamaya yönelik bir çalışmaydı. Testlerin pek de birbirle*rinden üstünlüğünün olmadığını gördük. Böyle testler yapmanın bizim akademik birikimimizi artırmanın ötesin*de, hastaya günlük pratikte çok fazla şey kazandırmadığı*nı gördük. Birtakım hastalar var ki bu testleri onlar için yapmak gerekli. Hiç kimseye yapılmasın demek istemiyorum. Bazı hastalarda yapılabilir ama günlük pratikte, "Her hastaya bu testleri yapalım" demek yanlış. Bu testler bize sadece hastanın ilaç tedavisine ne oranda yanıt vere*ceğine dair bir öngörü kazandırıyor. Tam olarak böyle mi olacak bunu da bilmiyoruz. Mesela hastalar önceden baş*ka bir merkezde tedavi olmuş. O tedaviden nasıl yanıt al*dığı ve hastanın bize verdiği bilgiler son derece önemli. Günde ne kadar ilaç kullanmış, kaç gün kullanmış ve bu*nun sonucunda ne kadar yumurta (osit) alınmış? Bu bağ*lamda hastaların kendilerine ve tedavilerine ait tüm ayrın*tıları saklamalarında çok fayda var. Önceden hiç tedavi görmemiş hastalar için bu testlere bakarak ilaç dozunu belirliyoruz. Tek bir teste bakarak da değil, bu testlerin birle*şimi halinde ilaç dozu belirleniyor. Bunun tam tersi de var tabii. Bazılarından da normalden çok daha fazla yanıt alı*nabiliyor.
Hangi hasta grubunun yanıt oranı çok yüksek?
Özellikle "polycystic (polikistik) over sendromu" (çok sayıda kist içeren yumurtalık hastalığı) denilen bir durum var. Burada poli Latincede "çok," "kist" bildiğimiz "kist." Buradaki tanım, aslında yanlış bir tanım. Oradaki içi su dolu keseciklere 1935'lerde "kist" denilmiş. Bunlar aslında kist değil, içinde yumurta olan su kesecikleri ve bunu da ultrasonda görmek mümkün. Yumurtalığın içeri*sinde böyle çok sayıda su dolu kesecik varsa buna "poli*kistik over" ya da "polikistik yumurtalık" deniliyor. Bu hastalar tedaviye aşırı düzeyde yanıt veriyorlar. Mısırlar belli bir ısıdan sonra nasıl patlamaya başlarlarsa aniden bu foliküllerin gelişmeye başladığını görüyoruz. Bu durum bize ilaç dozunun azaltılması gerektiğini gösteriyor. Dola*yısıyla tedaviye başlamadan önce yumurtalığın içerisinde*ki yumurta sayısını dolaylı olarak gösteren testleri yap*makta yarar var. Spermler için durum tespiti yapmak ko*lay. Sperm tahlili (spermiyogram) yapıyoruz. Değişik yanıt*lar almak mümkün. Nedenlerini daha önce anlattım ama yine söyleyeyim. Erkekte 72 günde bir yeni sperm yapılı*yor. Diyelim ki bugün aldığımız spermiyogramın sonucu bozuk çıktı. Yani normal parametrelerin ötesinde çıktı. Bu fazla bir şey ifade etmiyor. Bugün aldığımız sperm, bundan yaklaşık 2,5 ay önce imal edildiği için hasta diyelim ki 2,5 ay önce ateşli, iltihabi bir hastalık geçirdi. Ya da tam o günlerde aşırı alkol aldıysa bu test bozuk çıkabilir. Tahlil sonucu bozuk çıkanlarda testi tekrar etmek gerekiyor. En az 2 ya da 3 sperm tahliline baktıktan sonra eğer hepsinde aynı sonuç yineleniyorsa erkekte bir anormallikten bahse*diyoruz. Bu sözünü ettiğim durum uç bir örnek. Testin dü*zelmesini genellikle beklemiyoruz ama yine de bazı hasta*larda "gri bölge"ler var. Ne siyah ne beyaz, arada kalan gri bir bölge. Sonuç olarak erkekteki spermin, kadındaki yu*murtanın tedavimize nasıl yanıt vereceğini bu şekilde belirliyoruz. Sperm ve yumurtanın buluşmasının gerçekleştiği tüplerin durumunu ise sıklıkla HSG testi ile anlıyoruz ya da "laparoskopi" ile araştırıyoruz. Böylece fallop tüplerinin (tuba) içini ve dışını gösteren bu iki yöntemle sağlıklı olup olmadıkları hakkında kabaca bir bilgiye sahip oluyoruz. Rahmin (uterus) içini de gör*mek mümkün. Bunu da birtakım cihazlarla ya da filmlerle de yapabiliyoruz.
İnfertiliteyi (kısırlık) teşhis edebilmek için neler yapıldı*ğını konuştuk. Kadın ve erkeğin kısır olup olmadıklarının nasıl anlaşıldığını anlattınız. İkisinden birinde sorun olabi*liyor ama ya ikisinde de sorun varsa. Yani her ikisi de üre*me güçlüğü çekiyorsa? Kadın ve erkekte infertilite oranları nedir?
Çocuk sahibi olamamanın nedenlerinin dağılımına baktığımızda son derece eşit dağıldığını görüyoruz: Üçte bir oranında kadında bir sorun var. Üçte bir oranında er*kekte ve yine aynı oranda her ikisinde problem var. Top*lumların özelliklerine göre birtakım farklılıklar ortaya çı*kıyor. Örneğin cinsel temasla bulaşan hastalıkların yaygın olduğu ülkelerde, kadınların fallop tüpleri bu yüzden tıka*nabiliyor. Bu ülkelerde kadınlara ait çocuk sahibi olama*ma oranları biraz daha yüksek çıkıyor. Erkek infertilitesi toplumlar arasında çok büyük farklar göstermiyor. Bazı il*tihap hastalıklarının sık görüldüğü ülkelerde durum deği*şebiliyor. En pratik açıklaması ise; üreme güçlüğü üçte bir oranında kadında, üçte bir oranında erkekte ve üçte bir oranında da her ikisinde birden görülebiliyor.
İnfertiliteyi konuşuyoruz ama bu arada günümüzde bu alanda sürekli bir gelişme var. Sizin mesleğe başladığınız*dan şu zamana kadar hayal bile edemediğiniz bir dolu ye*nilik yaşandı. Şunu çok merak ediyorum. Hiç, "Sizin ço*cuğunuz olamayacak. Hiçbir zaman çocuk sahibi olama*yacaksınız" dediğiniz insanlar var mı?
Var tabii. Bazı durumlar var ki bunların bugünkü tek*nolojiye rağmen çocuk sahibi olabilmeleri mümkün değil. Erkek azospermik ise yani hiç spermi yoksa kromozom yapılarına bakıyoruz. "Y" kromozomundaki mikrodelesyonlara bakıyoruz.
******************************* Bebek Bakımı - Bebek Beslenmesi - Bebek Sağlığı Hamilelik - Tüp Bebek - Doğum -- Çocuk Eğitimi çocuk gelisimi, Çocuk Psikolojisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
*********************
Bebek Bakımı - Bebek Beslenmesi - Bebek Sağlığı Hamilelik - Tüp Bebek - Doğum -- Çocuk Eğitimi çocuk gelisimi, Çocuk Psikolojisi